17 Temmuz 2013 Çarşamba

Şerafettin Ali Bin İsa


 
Şerafettin Ali Bin İsa
 


-Batı dünyası onun göz hastalıklarıyla alâkalı ortaya koyduğu bilgileri kavramak için tam 800 sene beklemişti.-

Göz hastalıkları (oftalmoloji) dalı, Türk-İslâm coğrafyasındaki tıbbî çalışmalarda oldukça önem verile...
n bir tıp sahasıdır. Dolayısıyla İslâm dünyasında göz doktorları (oftalmolojistler, kehhaller), diğer doktorlara nazaran daha hususi bir konuma sahip olmuşlardır. 10 ve 11. yüzyıllar oftalmoloji sahasında büyük çalışmaların yapıldığı ve eserlerin verildiği bir dönemdir. Lâtincedeki oftalmoloji ile ilgili teknik terimlerin çoğunun Arapçadan geçmiş olması, İslâm dünyasında çalışmaların bu sahadaki tesirinin ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Bu sahaya çalışmaları ve eserleriyle katkı sağlayan ilim adamlarından biri de, Şerafeddin Ali bin İsa'dır.

Hayatı


Bir ilim ve kültür şehri olan Bağdat'ta doğan Şerafeddin Ali bin İsa el-Kehhal, 11. yüzyılda İslâm dünyasının göz hastalıkları sahasında yetiştirmiş olduğu en büyük hekimlerden biridir. İslâm dünyasında Kehhal, Batı dünyasında ise Jesu Haly olarak meşhur olan Ali b. İsa'nın hayatı ile alâkalı bilgi maalesef çok azdır (doğum tarihi bile tam olarak bilinmemektedir). Kaynaklar onun 1039'da Bağdat'ta vefat ettiğinde birleşmektedir. Tahsilini ve meslekî çalışmalarını Bağdat'ta yapan Ali bin İsa'yı İslâm dünyasında ve Ortaçağ Avrupa'sında meşhur eden hususiyet, onun birçok yerde okutulmuş ve değişik dillere tercüme edilmiş eseridir.

Çalışmaları ve eseri
 


Ali bin İsa, göz hastalıkları sahasında yaptığı ciddi çalışmalarla oftalmolojinin kurucusu kabul edilmiştir. Ali bin İsa'nın yazdığı, dünyaca meşhur Tezkiretü'l-Kehhalin fi'l-Ayn ve Emraziha, göz yapısından ve hastalıklarından bahseden en eski ve en değerli eserler arasında yer alır. Bu eserde, göz hastalıkları uzmanlarına ve göz cerrahlarına, güncelliğini hâlâ koruyan önemli tavsiyeler mevcuttur. Kitapta, gözle alâkalı hususlar detayları ile işlenmiştir. Bu yönüyle eser, göz hekimlerinin gerek teorik, gerekse de pratik olarak istifade edebileceği bir hususiyet arz eder. Tıp tarihinde göz hastalıklarıyla alâkalı birçok hususu ilk olarak ele alan bu eser, yazıldığı 11. yüzyılın başlarından itibaren büyük ilgi görmüş ve eserin tamamının veya bazı bölümlerinin çeşitli şerhleri ve tercümeleri yapılmıştır. Tıp tarihçilerine göre eser, 19. asrın ortalarına kadar orijinalliğini korumuştur. Ali bin İsa eserini yazarken devrin tıp âlimlerinden, araştırmalarından, hekimlik yaparken kazandığı tecrübelerden faydalandığını belirtmiştir. Tezkiretü'l-Kehhalin, üç bölümden ve 122 alt başlıktan oluşmaktadır. Eserin en orijinal yerlerinden biri, Ali bin İsa'nın göz ameliyatları esnasında lokal anesteziyi ilk nasıl yaptığını ve özellikle adamotu ve afyon bitkisini bu iş için nasıl kullandığını anlattığı yerdir.

Eserin birinci bölümü; 21 ayrı kısımdan oluşur ve gözün anatomi ve fizyolojisinden bahseder. Yani bu bölümde gözün tabakaları, damar ve sinirlerinin incelenmesi, her bir tabakanın başlangıç ve sonu, sağladığı faydalar ve beslenme kaynakları anlatılmaktadır.

74 ayrı kısımdan oluşan eserin ikinci bölümünde, göz doktorlarının kolaylıkla teşhis edebileceği hâricî hastalıklar ile onların tedavileri hakkında bilgiler verilmektedir. Gözde arpacık çıkmasından göz kapağı büyümesine, göz kapağı bozukluklarından gözyaşı bezlerine ve trahom hastalığına kadar pek çok konu bu bölümde ele alınmıştır. Eserde ayrıca katarakt ameliyatı; kornea (saydam tabaka), üvea (damar tabaka) hastalıkları ve bu hastalıkların tedavileri ile alâkalı bilgiler verilmiştir.

27 kısımdan oluşan üçüncü bölümde ise, göz temizliğinden, 141 basit ilâcın göze tesirlerinden, göz sağlığının korunması ile alâkalı hususlardan, göz doktorunun ilk bakışta anlaması mümkün olmayan 133 hastalık -miyop, hipermetrop, gece körlüğü, şaşılık, görme siniri ve retina (ağ tabaka) rahatsızlıkları vs.- ile bunların belirti ve tedavilerinden bahsedilmektedir.

Tezkiretü'l-Kehhalin başka dillere tercüme edilmesi
Tezkiretü'l-Kehhalin'in yazma nüshaları İstanbul, Riyad ve Londra Üniversitesi kütüphanelerinde, Dımaşk ez-Zahiriyye ve Tunus Mektebetü'l-Vataniyye kütüphanelerinde, Ayasofya, Fatih, Şehit Ali Paşa, Nuruosmaniye, Velüyiddin ve Millet kütüphanelerinde bulunmaktadır.

1- Tezkiretü'l-Kehhalin; 15. yüzyılda Arapçadan İbranice ve Lâtinceye tercüme edilmiş, daha sonra 1497, 1499 ve 1500'lerde Lâtinceye tekrar tercüme edilmiş ve Venedik'te basılmıştır.

2- Eser, 1845'te K. A. Hill tarafından Lâtinceye; 1903'te Paris'te İbranice ve Fransızcaya tercüme edilmiş; 1904'te de Prof. J.Hürscberg, J. Lipper ve E. Mittwoch tarafından kısmen Almancaya çevrilmiştir. 1936'da ise, Casey Wood tarafından İngilizceye tercüme edilmiştir.

3- Kitabın anatomi ile ilgili bölümü 1903'te Emir Arif Arslan tarafından Fransızcaya tercüme edilmiştir.

4- Max Meyerhof, "Ortaçağ'da Antik İslâm Göz Hastalıklarının Tedavî Tarihi" adlı makalesine eserin bazı kısımlarını (4, 10, 11, 45) eklemiştir.

5- Eser, 1964'te Haydarabat'ta ilim dünyasına yeniden kazandırılmıştır.

6- Eser Türkçeye de tercüme edilmiş; fakat yayımlanmamış, yazma eser olarak kütüphane raflarında kalmıştır.

Tezkiretü'l-Kehhalin hakkında söy­lenenler
Eser üzerine gerek İslâm gerekse Batı dünyasında pek çok akademik çalışma yapılmıştır. Araştırmacılar eser hakkında çeşitli fikirler beyan etmişlerdir: Hirschberg: "Bizler Avrupa'da 18. yüzyıla kadar göz hastalıkları sahasında bu eser seviyesinde bir esere rastlayamıyoruz." demektedir. İbrahim Kıfti (1172–1248) ise, göz hekimlerinin çalışmalarını bu kitaba göre yaptıklarını belirtmiş, daha sonra bu konuda eser verenlerin Ali b. İsa'nın eserinin birçok bölümünü olduğu gibi almak zorunda kaldıklarından bahsetmiştir. Tıp tarihi uzmanlarından, göz hekimi Max Meyerhof (1884–1951 ) ise: "İlim dünyası sadece Doğu'da değil, Batı'da da ondan daha iyisini yazabilmek için, 19. asrın ortalarına kadar beklemek mecburiyetinde kalmıştır." itirafını yapar. İbn-i ebi Usaybia da, Tezkiretü'l-Kehhalin fi'l-Ayn ve Emraziha'yı bütün göz doktorlarının mutlaka ezberlemesi gerektiğini belirtir.

Evet, görüldüğü gibi, "Hakikî ilim; aydınlığa koşan, hakikat soluyan ve kişiyi sırat-ı müstakîme götürebilen bir ışık kaynağıdır." ve bu ilim; "fizik, kimya, astronomi, tabâbet ve daha çeşitli dallarıyla insanlığın hizmetinde ve her gün ona yeni yeni armağanlar vermektedir." 

 
KAYNAKLAR
 
 
- M. Fethullah Gülen, Prizma 4, Nil yay., İst., 2003, s. 96–97.
- Sızıntı, Başyazı, Ağustos 1980, Cilt 2, Sayı 19.
- Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, İslâm Tıp Tarihi, İst., 2004, s. 227-228.
- Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm ve İlim, Türkçesi: İlhan Kutluer, İnsan yayınları 1989, s. 166–178.
- Ali Haydar Bayat, TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt 2, s. 401.
- Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, s. 27–28.
- Yeni Rehber Ansiklopedisi, cilt 2, s.24–25.
 
Yusuf KARAOSMANOĞLU

Sızıntı Dergisi. Sayı:359
 
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder