GERÇEK ÖLÇÜLERİ NASIL KAYBETTİRDİLER?
Dünya, ölçülerini neden ve nasıl kaybetmiştir? Geçen yüzyıllardan beri, onuncu asrın İspanya’sındaki Endülüs Türk-İslam medeniyeti’nden sonra, daha ziyade batı ülkelerini ciddi biçimde etkileyen on yazar vardır.
Bunların evveliyatı da var ama, özellikle kendi maksatlarını gerçekleştiren, kendilerinden olmayan insanları malzeme durumuna sokmak için saçmaları yazmışlar, propaganda yaparak fikir diye yutturmuşlardır.
Hıyanet ve fesatları yüzünden her yerden koyulan, yüzüne tükürülen Yahudiler, bu itilmelerinin kiniyle dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, aynı maksadın birliğini kurmayı becermişlerdir.
O azınlık, yazarına çok önem verir. Yazılanları propagandalarla, sloganlarla... halkın kafasına sızdıran metodlar bulmuş, fikir diye her yazdıklarını kendilerinden olmayanlara kabul ettirmeyi başarmışlardır maalesef.
Bu gerçeğin ışığında görüyoruz ki, Yahudi hangi ülkede ve nerede olursa olsun. Meslekleri ne olursa olsun. Hangi şartlar içinde olurlarsa olsunlar hepsi, müşterek bir maksat güderler. Onu gerçekleştirmek için yapmayacakları şey de düşünülemez.
İşte görüyoruz birkaç asır evvelden beri kimlerin neler yazıp, önce batı ülkelerine, oradan da bize, geçerli diye neler yutturduklarını ve işte birbirlerimizi de bundan kurşunluyoruz.
Bu azınlık öyledir ki, hiç bir fikrin, idealin, ölçünün ayakta durmasını kesinlikle istemezler. Bunun için gerçekleri yıkar, yerine kendi yalanlarını dikerler; o biraz ayakta duracak gibi oldu mu, daha başka bir yalan uydurur, kendi yalanlarını da yıkarlar.
Tarihler boyunca yıkmaktan başka şey yapmamışlardır. Onlar nasiplerini, yıkıklardan toplamaya alışmışlardır. Onun için her yerden kovulmuş, yüzlerine tükürülmüştür.
SALAMON REİNACH: Saint - Germain - En - Laye’li Yahudi, dinlerin sadece vahşi tabulardan kalmış, muhtelif ideolojik maksatlarla kurulmuş yasalar sisteminden meydana gelmiş olduğunu iddia etmiş; din anlayışını değerden düşürmek, yıkmak istemiştir.
BERGSON: Parisli Yahudi, zekânın her şeyin önünde sayılması nazariyesini devirmiş, binlerce yıllık Plâtonizm kalesini yıkarak, konseptif düşüncenin realiteyi kavramak imkanına sahip olmadığını, düşünceleri kalp gözüyle sezmenin en doğru olduğunu iddia etmiştir. Böylece, zekânın değerini düşürmüştür.
MAYERSON: Lublin’li Yahudi, rasyonel kaidelerin, hiç bir zaman realiteye intibak etmeyeceğini iddia etmiştir. Bununla, düşünce - mantık ölçülerini yıkmış, yok etmiştir.
VEİNİNG: Viyanalı Yahudi, kadının iğrenç ve tiksindirici bir mahlûk, bir pislik, bir alçaklık çukuru olduğunu iddia etmiş, kadının değerini düşürmüştür.
SİGMUND FREUD: Freiberg’li Yahudi, en ahlaklı, en kibar asilzadenin içinde bir katil, bir cinsi sapık gizlendiği iddiasını sürmüştür. Böylece seksi mubah ve işler hale getirmiştir. Ayrıca asil ailenin yerine, soysuzları getirme yolunu da göstermiş, aile kurallarını da çiğnettirmiştir. Yeni kuşaklarda aile değerini seçemezlik ve seks eğilimine yaygınlık ve etkinlik kazandırmıştır.
LAMBROSO: Verona’lı Yahudi, deha sahibinin saralı bir yarı deli, canilerin ise ecdadımızdan intikal eden kalıntılar tesirinde mahlûklar olduğunu iddia etmiştir. Bu yoldan, saygıdeğer insanlara hürmet etmeyi, hürmete ve saygıya layık kişilerden yararlanma yolunu yıkmış, acayip bir güvensizlik aşılamıştır.
HEİNRİCH HEİNE: Dusseldorf’da doğmuş Yahudi, eserleriyle; romantikler, idealistler ve Katoliklerle alay etmiştir. Böylece idealleri alçaltmış, hiçe çıkarmıştır.
ALBERT EİNSTEİN: Ulm’lu Yahudi, zaman ile mekânın aynı şey olduğunu, tam olarak ne zamanın, ne de mekânın mevcut bulunmadığını, her şeyin daimi bir görelik üzerine kurulduğunu, modern ilmin iftihar ettiği eski fizik binasının yıkıldığını iddia ederek, maddi ölçüleri karıştırmıştır.
KARL MARX: Treves’de doğmuş; din, ahlak, sanat, politika gibi tüm çok yüksek ideallerin, aşağı ekonominin fışkı ve gübresi içinde yetiştiğini iddia etmiştir. Yani, insanların maddeye vasıta olmasını sağlamıştır.
MAX NORDAU: Budapeşteli Yahudi, meşhur şairlerin birer mütereddi ve medeniyetin yalan üzerine kurulmuş olduğunu iddia etmiştir. Kendi şairlerini vasıta yaparak ve herkesin yalancı olduğunu içererek, güvensizliği yaymıştır.
Bunlar, dünyanın gerçeğe dayalı, tutarlı, geçerli ve huzurlu gidişini, tersine çevirmişlerdir. Hepsi birbirini destekleyerek her ülkenin içinde rollerini oynamış, kendi aralarında dünya birliğini gerçekleştirmek ve istediklerini yapmak üzeredirler.
YAZDIKLARINI BİRAZ ELEYELİM
SALAMON REİNACH: Dinlerin, sadece vahşi tabulardan kalmış, muhtelif ideolojik maksatlarla kurulmuş yasalar sisteminden meydana gelmiş olduğunu iddia etmiştir. Peki, kendileri neden kendi dinlerinden hiç ayrılmazlar? Aynı zamanda, gerçekte, dinler diye bir konu yoktur. Bir din vardır, onun dışında bir sürü uydurmalara din demişlerdir. Yine çeşitli din uydurmalarına sebep, Yahudilerdir.
Reinach, bu fesadını ileri sürmekle, insanları dinden, imandan uzaklaştırmış, dinsizlik yolu açmıştır. Çünkü imansız, dinsiz olanlar, çok kolay ve çabuk malzeme olurlar. Tüm Yahudi’nin müşterek maksadı da budur.
Din birdir, Âdem(A.S)’dan Muhammed(SAV)’e kadar din, İslam Dinidir. Devrinin insanlarına göre ilerleyerek, Muhammed(A.S) ‘da tamamlanmıştır.
Apaçık bir gerçektir ki, Din-i İslam’ı geliştirmek üzere, aralıklı sürelerde Peygamberler gelmiştir. Devrine göre gerçek ve müspet ilimleri de peygamberler, semavi kitaplarıyla getirmiştir. Eğer peygamberlerin getirdiği semavi kitaplar olmasaydı, dünyada insana yarar ilim bulunmazdı. Her peygamber, devrinin tam anlamıyla medeniyetini kurmuş, kurduğu medeniyetler gelişmiştir.
Uzun izahata gerek yok. Musa(A.S) da Musevi’leri esaretten kurtarmış, medeniyet devri açmıştır. Ne yazık ki Museviliği gerçekten kabul etmeyen Yahudi Samiri, Musevileri daha o zaman Yahudi etmiş, altın buzağıya taptırmıştır. Musevilerde Yahudilik, daha Musa(A.S) hayatta olduğu zamandan başlamıştır.
Dönelim konumuza. Onlar, Yahudi oldukları günden beri, din düşmanlığını hedef ve eylem atmışlardır. Şahsiyet düşmanlıkları, oradan gelir. Bütün sanatları; yalan, hile, iftira, fesattan ibaret olduğu için, kafaları şahsiyetli alanlarda çalışmaz. Din ve şahsiyet düşmanlıklarıyla, kendilerine hayat payı bulacaklarına inanmışlardır. Onları o kötü yoldan Muhammed(A.S) dahi beri çekemeyip, mukaddes topraklardan koymak zorunda kalmıştır ve koymuştur.
Gerçekte inanç, aklı güçlendirir. Din de insanları kesin ölçülerle yaşatır. Bunun için, inanç sahibi dindar kişiler aldanmaz. Bunlar biraz olsun bozuldu mu, aldanma başlar.
Aldanmalar ardarda sürer gider. İşte Yahudiler böyle asılsız nazariyeleri yutturmakla, yutanları ilerici ve uyanık tanıtmakla, aldatma mikropluklarını sürdürüyorlar.
Aldanmalar ardarda sürer gider. İşte Yahudiler böyle asılsız nazariyeleri yutturmakla, yutanları ilerici ve uyanık tanıtmakla, aldatma mikropluklarını sürdürüyorlar.
İslam’dan insanları uzaklaştırmak için ilk defa çabalayan, Ibni Sebe’dir
Abdullah, Muhammed, Maşallah gibi Müslüman adlarıyla yaptıkları hıyanetlerle, Müslümanlar kendi dininden, medeniyetiyle birlikte uzaklaştırılmış ve bugün; “Din ilerlemeye manidir” zemini hazırlamış. Bunun için Mason Locaları, gizli teşkilatlar, komünizm gibi insanı hayvanlaştırma taktiklerinin temeline iyi bakarsak, Örgünöz Fikrinin, ihanet maskelerini onların yüzünden indirdiğini görürüz.
Abdullah, Muhammed, Maşallah gibi Müslüman adlarıyla yaptıkları hıyanetlerle, Müslümanlar kendi dininden, medeniyetiyle birlikte uzaklaştırılmış ve bugün; “Din ilerlemeye manidir” zemini hazırlamış. Bunun için Mason Locaları, gizli teşkilatlar, komünizm gibi insanı hayvanlaştırma taktiklerinin temeline iyi bakarsak, Örgünöz Fikrinin, ihanet maskelerini onların yüzünden indirdiğini görürüz.
HENRİ BERGSON: Bu Yahudi de; “zekânın her şeyin önünde sayılmasının yanlış olduğu” nazariyesini ileri sürmüş, iddiasını yutanlara, gerçek esasın yerine şunları kabul ettirmiştir:
“Realiteyi konseptif düşünce kavramaz” diyerek Konseptüalizm’i (Kavramcıl düşünceyi) yermiş. Yani kavramadan papağanvari olmalıymışız.
Şu hıyanete, sersemliğe bakın. Diyene mi, kabul edenlere mi, kime çatacağımızı şaşırdık. Peki, bugünün adamları neyi kavrayarak söz ediyor, neyi kavrayarak kabul ediyor?
Neymiş bu efendim, Bergsonculukmuş. Bunun akımları, ideolojik fedaileri bile çıkıyor, sürüp gidiyor. Mesele ve maksat, aklın zeka kabiliyetini kırmak ve o yönden girip, tüm kavramları karıştırmaktır. Şu hıyaneti iyi izlemek lazım.
Güya materyalist düşüncelere karşı, manevi bir fikirmiş Bergsonizm. Kendi teziyle kendisinin çelişkiye düştüğünü, fark eden bile olmamış. Kalp gözüyle hissetmek için, yine aklın seçkisi, akılla değerlendirmek; yine mantıkla ayırmak gerekmeyecek miydi? Akıla uğramayan maddi ve manevi hiç bir olum düşünülebilir mi? Sezme de yine aklın hassasiyetiyle olmuyor mu?
İşte bu kadar aralamadan görülüyor ki, aklın her şeyin önünde sayılması doğrudur. Dosdoğru olan gerçeği, sersemlik ya da hıyanet sonucu ters göstermekle, güya fikir serdediyorlar; bu girişimle kendilerinden olmayanların; akıl, izan ve ferasetlerini şaşırtmakla, iyiyi kötüden ayırt edemeyecek duruma sokmayı, hem materyalist hem de manevi yönlerden çelmiş oluyorlar. Bütün ölçü köklerini şaşırtmaya getirmekle, insanları malzeme etmeyi beceriyorlar.
Örgünöz Fikri’nde kalple akıl bileşkesinden, doğrular görülür. Realite kesin hatlarıyla kavranır ve problemler varsa çözümlenir, düzenli bir hayat ortamı çizilir ve yürürlüğe girer.
İnsan, öz yapısından beri bir bütündür. O halde akıl; kalp ile, gönül; eller ile birleşirse bir bütünlük içinden gerçek edimler, hedefe doğru yarış kazanır.
MAYERSON: Mayerson adlı Lublin’li Yahudi, rasyonel kaidelerin hiç bir zaman realiteye intibak etmeyeceğini iddia etmiştir. Bununla; düşünce, mantık ölçülerini yıkmış, yok etmiştir.
Çeşit çeşit, ciltler dolusu kitaplarıyla, rasyonel kaidelerin hiç bir zaman realiteye intibak etmeyeceğini iddia etmiş.
Propagandalar, sloganlar, çeşitli taktikler uygulayarak, yardımcı laflarla kafalara bu lafını işlemiş. (Bu işlemi yapan yine onlar.) Peki ama, tarih önceleri ve tarihten bu yana, asırlarca iyi devirler kötü devirler açılmıştır. Realite, tecrübelerle sabit ölçüler ve ölçülü gidişattır.
Ölçülü olanlar değişmez, istismar da edilemez. İnsan hayatında her mahlukta olduğu gibi, öz yaratılışın icapları vardır; bu icaplar ölçü kazanmıştır. Ahlak, kesin bir rasyonel kaidedir. Herkes aklına estiği gibi ahlak iddia edemez. Ölçüler çiğnenemez. Ahlak rasyonel kaide olduğu müddetçe, realite yani mevcut gidişler de aynı olacaktır. Bir yandan rasyonel kaideyi fesat yoluyla bozuyor, bozuğun normal karşılanması için de, rasyonel kaidelerin realiteyi kavrayamaz olduğunu iddia ediyor.
Ne ayıp...Bugün ahlakın, ticari kaidelerin, insanlar arası ilişkilerin birer rasyonel kaidelere bağlı olduğunu kimseye anlatmak mümkün değildir. Bunların ölçüsü olmazmış. Namus anlayışı, namusluca yaşamanın ölçüleri, ahlak, herkese her yere göre değişirmiş.
Asla böyle bir değişkenlik yoktur. Lublinli Yahudi Mayerson “Rasyonel kaideler realiteye intibak etmez” iddiasını sürerek, gerçek değerleri, yeni öğrenecek çağdaki dünya gençliğine kaybettirmeye çalışmış, bir iki kuşak sonra kaybettirmiştir. Bugün isteseler de; gerçek nedir, değer nedir, ahlak ölçüsü gerekli ama nelerdir, bulmalarına ya da bulduklarını kabul etmelerine imkân kalmamış demektir.
VEİNİNG: Kadının iğrenç, tiksindirici bir mahlûk, bir pislik, bir alçaklık çukuru olduğunu iddia eden Veining’e soralım! Acep kendisi, tarif ettiği gibi bir pislik, bir alçaklık çukurundan mı doğmuştur? Her halde kendisi böyle bir alçaklık, pislik çukurundan doğmuştur ki, böyle bir iddia ortaya atabiliyor ve bu saçmayı ispata çalışıyor.
İşte bu saçma iddiadandır ki, aile ocakları sönüyor, insanın kökeni olan ailenin hiç bir değeri kalmamak üzere, insan anasından başlayıp, gerçek değerler yıkılıp gidiyor. Veining’in Veining’in Saçmalamasından ki, her yerde insan anası olan kadınlar ve çok yüksek değeri olan kızlar, şimdi değer taşımaz yerlerde kullanılıyor. Reklama kadın, tezgahtarlığa kadın. İnsan doğuran, en mükemmel yaratık olan kadınlar, yerini, değerini kaybetmiş, sadece bir seks tahriki ile çıkar vasıtası olarak cemiyette yer almaktadır.
Bu zehirli iddiadan, saygılar, inanırlıklar, güvenirlikler kayboluyor ve insanları kolaylıkla hayvanlaştırıp, malzeme olarak kullanabiliyorlar. İstediklerini, malzeme edebildikleri kitlelere yaptırabiliyorlar.
Kadının insanlık temeli, kişilik ve şahsiyet varlığını ortaya getiren büyük bir değer olduğunu anlamıyorlar. Eğer anlıyorlarsa, büyük hıyanet ediyorlar.
Örgünöz Beşli Dizgeleri Temel Kitap’ın “Madde-Hareket” bölümünden sonra, insanı gerçek tanıtım mevcuttur. İnsan anası olan kadının gerçek değerinin çok büyük olduğu ise “Kadının Toplumundaki Yeri” adlı kitapta ispatlıdır. Hayatımız da bunu gösteriyor.
SİGMUND FREUD: En ahlaklı, en kibar asilzadenin içinde bir katil, bir cinsi sapık gizlendiğini iddia eden Yahudi Freud, bunu bilerek mi iddia etmiş, Yahudi maksadını gerçekleştirmek için mi? İnsanları harekete geçiren duygu, şahsiyet duygusudur. Cinsel duygu olduğunu iddia etmek, tamamen kafasızlıktır. İnsanı; üstün gelmek, kendisini saygı ile kabul ettirmek duygusu harekete geçirir. Cinsel duygu ise, boşluktan meydana gelir. İnsanlar tamamen hazsız, tatminsiz ve pasif kaldığı, kendini kabul ettirecek başka hiç bir varlığı kalmadığı zaman, libido yani cinsel duygu hissedilir. Hedefi yolunda, faal, başarılı, hareketli olduğu zaman, cinsel duygu kimsenin aklına gelmez.
Bu gerçeklerin tam tersini iddia eden Freud’un saçmasının, bilinç dışı olduğu halde, uzun ve kesif propagandalarla yer yapmış olması da açık seçik gösteriyor ki, Yahudi olmayanları sekse yöneltmekle de malzeme haline sokmak gayreti vardır; ve öyle olmuştur.
Bu yanlışları savunan ve destekleyenleri izlersek, hepsinin Yahudi olduğunu görürüz. Bu saçma ortaya atıldıktan sonra, özellikle dünya gençliği çeşitli bunalımlara düşmüştür.
Aile kavramı ve işlerliği bozulmuştur. Bugün biraz aklı başında olan gençler, eş bulamaz ve evlenemez olmuştur.
Tabi ki günümüzün sorunları sadece seks bunalımı, evlenememek değil. Bütün sorunlara Freud’un yanı sıra, öteki yazarların saçmaları da tesir etmektedir. O hayvan tiplerin çıkarlarına en çok yarayan ise, seks hareketlenmesinden gelen bunalımdır.
Seks, lüksü zorunlu kılar, buna göre harcamalar olur. Hele ki bir alçaklık çukuru iddiasından değeri düşürülen kadının, biraz olsun beğenilmek için harcamayacağı para düşünülemez.
Bu aralıklardan baktığımız zaman, Yahudi yazarların yaptığını, canilerin dahi yapamayacağı, hayâsızca işlenen cinayetler olduğunu görüyoruz.
Örgünöz Beşli Dizgeleri Temel Kitap’ını okuduğumuzda, insan bölümünde, seksin yeri ve basitliği bütün gerçekliği ve ispatıyla gözler önüne sergilenmiştir ki: Sekse tamamen yönelmiş kimseye, izzetinefsine dokunacak bir söz ya da davranış olsa, hemen seks unutulur, şahsiyeti savunmak başlar
LAMBROSO: Deha sahibinin saralı bir yarı deli, canilerin ise ecdadımızdan intikal eden kalıntılar tesirinde mahlûklar olduğunu iddia etmiştir. Deha sahibine, ister istemez hürmet edilir. Hürmet edilenleri ayaklar altına almak prensiplerini gerçekleştirmek için, ciltler dolusu kitaplar yazmıştır. Dehayı, sara hastalığı, yarı delilik diye vasıflandırmakla, dehanın üstüne bakılmasın, dâhilere hürmet duyulmasın maksatı açıkça görülüyor. Aynı zamanda bu sözlerle iddiasının çelişkisi de ortadadır. Hem deha hem saralı yarı deli nasıl olur?
Caniler ise, ecdadından kalıntı eseri olduğuna kanaat getirsinler, yani canilik mubah halde görülsün ve öyle kabul edilsin. Dâhilerden örnek alınmasın, canilerden de ibret alınmasın. Herkes aklına geleni yapsın, ama müspet bir girişim olmasın ki... bir avuç hayvan tipler, kitleleri dilediği gibi yönlendirsin.
Lambroso’nun iddiası insanlara öyle bir zihniyet aşılıyor ki, “güven duyulacak kimse yok.” Bu anlayışla insanlar, hayatlarına çizgi bulamazlar. Çocuklarına örnek bir kimse gösteremezler. Hedef de tayin edemezler. Yine bu iddiadan da, kendilerinden olmayanları malzeme etmek maksatı ortaya çıkmıştır. İşte böylece batı ülkelerinin halkını bir kuşa çevirmiş, doğalarından kazandıklarını ellerinden almışlar ve istediklerini yaptırmışlardır.
HEİNRİCH HEİNE: Kitaplar yazarak zekâsını ve cerbezesini romantikler, idealistler ve Katoliklerle alay etmek yolunda kullanmıştır.
Bilindiği gibi Alman milliyetçiliği ve hedefi vardı. Alman ideali, dünyaya Alman milletini kabul ettirmekti. Bunu yapacak olan Almanlar, Katolik mezhebinden idi. Böylece bir ideali gerçekleştirmek gayretini, hayvan tipler romantik buldukları için, romantikler diye kaleme alınmıştı. Hein’in bu mealdeki eserleri yayınlandıktan bu yana, Almanya’da Katoliklik gevşemiş, idealistlerden kimse kalmamış sayılır. Yani Alman milliyetçiliği bitmiştir.
Oysa insanlar layık oldukları saygıyı bulabilmek için, şahsiyetli olmak zorundadırlar. Şahsiyetli olmak ise, kimliğini iddia ve ispat ile olur. Bu ise, dindarlık, idealistlik ve dava Adamı olduğunu, milliyetçilikle meydana koymaktır. Tabiidir ki, milliyetçiliğin gerekleri vardır. Yapıcı milliyetçiler, yıkıcılara fırsat vermez. Yapıcı taraf faal olursa, yıkıcı taraf hemen iflas etmek zorunda kalır.
Yıkıcı taraf iflas etmemek için gerçek mücadele veremez. Mücadele yeri ne, kalemleriyle kafaları oyalamak, milliyetçilik faaliyeti yapan düşünceleri dumura uğratmak, onların son hızla savaşları demektir ve öyle yapıyorlar.
ALBERT EİNSTELİN: Ulm’de doğmuş Yahudi Einstein, zaman ile mekanın aynı şey olduğunu, tam olarak ne zamanın, ne de mekanın mevcut bulunmadığını, her şeyin daimi bir görelik üzerine kurulduğunu iddia ediyor. Onun hem cinsleri, hemen arkasından; “modern ilim” diye iftihar ediyorlar, eski fizik binasının yıkıldığını ilan ediyorlar. Bu, dünyaya yeni bir çığır açmış havasıyla yayılıyor ve herkes tarafından kabul ediliyor.
Masallar, hatıratlar şu yana. Einstein’e soralım: Eski fizik binasını yıkıp, yeni yaptığı fizik binasında ne vardır?
Onun nazariyeleriyle ders okutuluyor. Türkiye’de fizik ve kimya okuyanlardan meslek sahibi olup çıkan var mı? Altı üstü relativite. Bu ise, çok eskilerden beri, daha açık biçimde izah edilmiştir. Einstein’ın yaptığı, fizik âlemine ait kavram karışıklıklarıyla, eski net anlayışları karıştırmaktır.
Açıkçası, o da fizik alanındaki kesin ölçüleri bozmuş ve karıştırmıştır. “Yeni” diye, eski buluşları karışık biçimde ortaya getirmiştir. Kendilerine ait fizik müesseselerini zengin etmiştir. Hiç bir iddiasında, eskisi gibi kesinlik ve açıklık yoktur. Örgünöz Beşli Dizgeleri (Temel Kitap)’nin “Madde-Hareket” kısmını okuyanlar, Einstein’ın ne kadar yanlış açıklamaları olduğunu anlamışlardır.
KARL MARX: Din, ahlak, sanat, politika gibi idealler, gerçekten çok yüksek ideallerdir. Bu yüksek ideallerin, aşağı ekonominin fışkı ve gübresi içinde yetiştiğini iddia eden Yahudi Marx’a sormak lazım:
Dinin, ahlakın, sanatın ve politikanın ekonomi ile ilişkisi ne kadardır? Bunu biliyormuş gibi bilinçsiz ve kafasız iddia sürmekte maksatın nedir?
Din, ahlak ve sanat, ekonomiyi, hayvanın otlanması gibi sayar. Bu yüksek ideallerin politikası, bunu içerir. Bu gerçeği tersine çeviririce, aşağı ekonominin içinde; dini, ahlakı, sanatı ve politikayı boğmak ve o gübrenin içine katmak maksatı çıkar ortaya. Günümüzün çirkin hayatını meydana getiren, bu saçma iddiadır.
Bugün insanlar, hırsızlığa zorlanıyor. Doğru dürüst geçinen bulunmuyor. Ekonomi bile, saçmasının fışkısında boğulup gidiyor. Bu şaçma iddia için, ciltler dolusu kitaplar, “Kapital”’ler yazılmış ve yazılıyor. Bunların hepsi, sermayeyi birleştirip, yönetimi sermayenin eline vermek, halkı kısıtlı köleler olarak çalıştırmak değil midir?
Bu saçmayı dünyaya kabul ettirmek için ne kanlar dökülüyor. 150 yıldır bunun propagandası yapılıyor, militanlar besleniyor. Uygulanan ülkeler ise, tekrar gen dönmek zorunda kalıyor.
MAX NORDAU: Avrupa ülkelerinde kese dolduran Yahudi azınlıklar, halkı soyup, büyük işler kurmuş; kendi varlıklarını, o ülkelerin zenginliği gibi göstermişler, Buna muvaffak oluncaya kadar, yani 19.asrın sonuna kadar Tolstoy, İbsen, Nietsehe, Verlaine, Avrupa medeniyetini ve başarılarını öven, hatta en ileri ülkeler olarak dünyaya kabul ettiren şairler ve kalemler olarak tanınıyordu.
Böylece o ülkeler de kendilerini, dünyanın en ileri ülkeleri olarak biliyorlardı. Budapeşte’li Yahudi Max Nordau, adı geçen meşhur şairleri, birer mütereddi (1) ve medeniyetlerin de yalan üzerine kurulmuş olduğunu gösteri verdi.
Yahudiler öyledir. Maksatını gerçekleştirinceye kadar ne kadar yalan, hile varsa yapar, bütün alçaklıklara iner. Başardıktan sonra da, her şeyini itiraf etmekten çekinmez. Onların bütün maksatları, güvenecek dal bırakmamaktır. Güvenecek dal bırakmamak için de, kendilerinin iddiasını bile kendileri yalanlar, böylece şaşırtmalarını sürdürürler.
İşte görüyoruz ki, bugün dünyada geçerli ve tutarlı diye savunulan fikir ve sistemler, sadece yıkıcılar için tutarlı ve geçerlidir. Yapıcıları yıkmaya, şahsiyetsiz hale getirip, istediklerini yaptırmaya doğru onları ilerletiyor. Mevcut fikir ve sistemlerin bize yarar hiç bir tarafı olmadığını, kendi hayatlarımızdan da görüyoruz.
Bizi öyle uyuşturmuşlar ki, beynelmilelciliğe heves edenler çoğalıyor.
Beynelmilelciliğin temelini bilmeden, yıkıcı tarafın çeşitli muvaffakiyetlerini geliştiren girişimlere nasıl uşak oluyoruz. Bunun farkında olan var mıdır? Varsa, onlar, Yahudi uşaklığını gönüllü olarak kabul etmişlerdir.
TARİH NİÇİN LAZIMDIR?
TARİH NİÇİN LAZIMDIR?
Tarih, kişilerin esas kimliği niteliğindedir. Çünkü kişilerin oluşu, hatta yapısıdır tarih, hatta tarihtendir insan. İnsan ki insandan dünyaya gelir ve sahiplik üzeredir, kimliğini geçmişinden bulabilir. Eğer geçmişini, nereden, kimlerden geldiğini, ecdadını öğrenmeye niyeti yoksa, ot gibidir.
Geçmiş dedelerini, milletinin geçmişini bilmiyor, öğrenmeye razı olmuyor ve lüzumuna da inanmıyorsa, ya geçmişinden yüzü kızaracak diye korkuyor, ya da kendi hiçliğinden kimliğini gizlemek istiyordur.
Bunlar da değilse, esir yaşamaya teslim olmuş, kendi hiçliğine boyun eğmiş, kendisini düşmanına adamış demektir. Bilinç meselesi diye bakamayız bu konuya. Çünkü yaratılışın merakı ve gelişimidir tarih. Bu konudan hiç kimse kendisini tabii olarak soyutlayamaz.
Bu gerçeğe göre tarih; geçmişten ders, ibret ve örnekler almak, gününü ona göre düzenlemek, geleceğini de yine tarihinden aldığı derslere göre ayarlamak içindir. Onun içindir ki biz tarihe; hayat bütünlüğünün dersi diyoruz.
(1)Mütereddi: “Her şeyini kaybetmiş. her meiyetten kaymış. hayatı yakından ibareı olanlar” anlamındadır.
Alınıtı: Abdulkadir Duru-Kulağımızdan bizi kimler yönetiyor.
MÜSLÜMAN FİKİR VE İNANCINI ŞAŞIRTANLAR
• Yeni Eflatuncu Yahudi Filozoflarından matematikçi ve astronom, Barselonalı, Abraham bar Hiya.
• Yeni Eflatuncu olup, Aristo Mu’tezile öğretilerinin nakilcisi ve yorumcusu, eklektik Yasef Ibn Saddik.
• Yahudilikle Aristo felsefesini uzlaştıran, ilk Yahudi Aristocularından sayılan Taledo’dan Abraham İbn David (Davud).
• Yahudi, İspanyol nakilci filozof, Avenzoor.
• Yahudi bilgin ve çeviricileri, Tuleytule’li Yahude ben Şaloma Kohen, bunu takiben Gerşan b. Şalomo Şoloman b. Yosef’ta Eyyüb. (Barselonalı Zarah’in B.İzak).
• Yahudi felsefecilerinden Leviben Abraham Hayim.
• Kabbala Panteist Yahudi Mistisizminin en önemli eseri Zohar.(Seyfer ha Zohar).
• Yahudi akılcılarından Rasyonalis felsefeci Yosef Kospi.
• Güney Fransa’da Bagnols’dan Yahudi felsefecilerden Levi ben Gerson (Gersonides)
• Yahudi felsefeci ve felsefi edebiyatçılarından Şemtov ilan Falgera: Ibn Rüşdle ilgili çalışmalarını Yunanla karıştırdı.
• Italyalı felsefeci Hilel ben Samuel ve çağdaşı Izak Albalag.
• Yahudi felsefeci baş hahamlardan Hosdai Kreshas (Cıescas).
• Ispanya’da Ortaçağ din felsefecilerinden Kreskos’ın çağdaşı Simon ben Şemah Dvıan.
• Narbon’lu felsefeci Moşe ben Yoşva (Moşe Varboni).
• Yahudi bilgin ve çeviricilerinden Kalonimas b. Meir, Kalonimas b. David b. Todros, Rob Samuel b. Yehuda b. Meshulam, Romalı Yudan ben .Moses ben Danyel ve bunun gibiler.
Kitap çalma, isim çalma, değişik isim kullanma, isim eserlerini kendilerine maletmek gibi binlerce hile ile muazzam İslam kültürünün varlığını kaybetmeye uğraşmışlardır. .
“Avrupa’nın ilim ve teknikte, bugünkü baş döndürücü bir noktaya ulaşmasında tek mesnet teşkil ettiği, muhteşem ve cihanşumül «İSLAM MEDENİYETİ» dir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder